Gençliğe Hitabe ve Bir "Ad" Yolculuğu

    Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.

    Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin. Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

    Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.

Kamâl Atatürk

<-->-<-->-<-->-<-->-<-->

    Esenlikler herkese, ben Aki. Bloguma hoş geldiniz. Yazmak, her zaman kendimi ifade etme biçimlerimden en önemlisi olmuştur benim için. Uzun yıllar blog yazdım. Ve her anından büyük keyif aldım. Bir süredir yeni bir blog açma düşüncesi dolanıyordu usumda. Birkaç gün önce dayanamayıp açtım ve açtığımdan beri blogumda ilk yazım ne olmalı diye çok düşündüm. 

    Sonra; çocukken okulda, yeni başladığımız her defterin ilk sayfalarına, her şeyden önce İstiklal Marşı ve Gençliğe Hitabe'yi yazdığımızı hatırladım. Yaşadığımız şu günlerde, her şey hakkında dolup taşarken; içimdekileri, öğrendiklerimi, keşfettiklerimi günceme dökmeden önce de ilk olarak Gençliğe Hitabe'yi yazmak istedim. 

    Bunun aracılığı ile yıllar öncesinden bugünümüzü öngörebilen ve Türk gençliğine güvenen Başöğretmenim Kamâl Atatürk'ü saygıyla anıyorum. 🤍 O'nun güvenine yaraşır olabilmek için öğrendiklerimi, keşiflerimi, anlamsız da olsa düşüncelerimi yazıyor olacağım. Umuyorum ki yazdıklarım sizlere ulaşır ve yorumlarınız sayesinde, birlikte keşfeder ve gelişiriz. 

    Yıllarca gerçek adımla blog yazdım. Çocukluğumdan beri düşüncelerimi ve öğrendiklerimi herkesle paylaşmak istemişimdir. Bunu kendi kimliğim ile yaparken kısıtlandığımı hissettim hep. Çok sevdiğim bir ablamın tanımladığı gibi kendi öz devrimimi de gerçekleştirmiş olduğum için bu kısıtlamayı son zamanlarda daha çok hisseder oldum.  

Belki de Oscar Wilde haklıdır ve "İnsan kendi kişiliğiyle konuşurken, kendisine en uzaktadır. Ona bir maske ver, sana gerçeği söyleyecektir."

    Ben de kendi gerçekliğimi daha çok keşfedebilmek için maske olarak Aki adını seçtim. 

    Adların gücüne inanır mısınız? Ben önceden inanmazdım. Oysa ki adların çok büyük bir etkisi olduğunu deneyimledim. 

    Ailem bana iki ad verdi; ilk adım babaannemin adı, ikincisi ailemin seçtiği ad. Bu nedenle; "yardımsever, takva sahibi" anlamlarına gelen ikinci adımla büyüdüm. Üniversiteye kadar rahatsız olurdum ilk adımdan, anlamı "körpe genç kız" olduğu için. Üniversitede öğretmenlerim listede ilk görünen adımla seslenirdi, kimini düzeltir kimini düzeltmezdim. Adımla barışmaya başlamıştım. Çalışmaya başladığımda, eposta kaydı vs. sırasında kullanım için ikinci adımı seçmeme rağmen sadece ilk adım kaydedilmişti. Sorun etmedim. Ve ilk adımı daha çok kullanmaya başlamış oldum. 

    Öz devrimim de bu sıralarda gerçekleşti. Daha çok Türk kimliğime sarıldığım için adlarımın kökenlerini araştırmaya başladım ve babannemden aldığım adımın, Pers mitolojisindeki "bilgelik ve sular tanrıçası"ndan geldiğini keşfettim. Aynı şekilde, büyüdüğüm ikinci adımın tanımlarından birinde "itaatkar" tanımını görünce sarsıldım. Çünkü devrimimi gerçekleştirene kadar gerçekten de aileme, ailemin öğretilerine ve dini inancıma oldukça itaatkardım. 

    Felsefeye ve bilgeliğe daha çok değer verdiğim ve kendi özümü keşfetme çabalarım sırasında, fark etmeden ilk adımı daha çok kullanmaya başlamıştım. Yine aynı şekilde sosyal medyada anonim olmak için Aki takma adını geçici olarak seçtiğimde en sevdiğim mevsim olan 'sonbahar'ın Japonca'sıydı benim için sadece. 

    Sonra, öz Türkçe bir ad seçmek ve blogumda da o adla yazmak istedim ve araştırmaya başladım. Bir türlü içime sinen bir ad bulamadım. Bir yandan da "Aki"yi biraz daha yakından inceledim ve sonbahar anlamının yanı sıra; parlaklık, parlayan, tan vakti, kayıt tutmak, umut gibi anlamlarını görünce aslında bilinçsizce seçtiğim bu adın, yine de beni etkilemiş olduğunu keşfettim. 

    Tüm bu açıkladığım nedenlerle adların gerçekten bir etkisi olabileceğine inanıyorum.

    Ayrıca, daha dün, Falih Rıfkı Atay'ın Atatürk'ün Hatıraları kitabını okurken şu bölümün altını çizmiştim:

"(...)  Takdir ediyorum ki, bu zatlar bizim gözlerimize açılmış ufuklar üzerinde yeni fecirleri(tan vakti) haber veren alametler görmek istidadında(yatkınlığında) değildiler." 

    İşte bu işaretler doğrultusunda Aki adını kalıcı olarak kullanmaya karar verdim. Ayrıca fark edenleriniz olmuştur ki; Atatürk'ü Kamâl adı ile anıyorum. Çünkü, tüm bu, ad üzerinde düşüncelerimin sonucunda, Ata'm ve adını değiştirme süreciyle çok içsel bir bağ hissediyorum. Bu nedenledir ki O'nu, seçtiği adıyla anıyor olacağım. 

    Öz devrimimi gerçekleştirmiş, yeni yaşamımın tan vaktindeyim. Kişiliğimi aydınlatma, kendimi, yeni yaşamımı keşfetme yolculuğumda bu günceyi tutuyor olacağım. 

Yolculuğuma, günceme hoş geldin sevgili okur...

Yorumlar

Yorum Gönder